Bize Acı Çektiren Düşüncelerimiz mi?

Bedenlerimize acı çektiren düşüncelerimiz mi? 
Günün her anında bedenin dışarısından ve içerisinden bilgilerle bombardıman ediliyoruz. Beş duyumuz (görme, koklama, duyma, tad alma, dokunma) ile dışarıdaki bilgiler (algılama) ve hisler ile de içerideki bilgiler alınıyor ve işleniyor. Beyinin görevi bu gelen bilgileri yorumlamak ve geçmiş deneyimleri dikkate alarak bu bilgileri yayınlamak.

“Duyusal olarak gelen her bilgi beynin çözmesi gereken bulmacalardan biri. Gördüğünüz obje, duyduğunuz ses, kokladığınız koku, dokunduğunuzda hissettikleriniz ve tad aldığınızdaki tadlar, içeriden gelenlerle deneyimlediğiniz acı ve ağrı… çeşitlilik gösteren karmaşık sinyaller olarak beyine ulaşıyor. Beyinin görevi bunlar gelmeden tahmin etmek, boşlukları tamamlamak ve uygun olan düzenlemeleri, ayarlamaları yapmak ki zihin karmaşası içinde kalmadan objelerin, insanların, müziğin, yemeklerin ve olayların deneyimlerini yaşayabiliyorsunuz.’ Lisa Feldman Barrett, PhD ve Psikoloji profesörü.

Duyusal sinyalleri anlamlaştıran beynimiz. Geldikleri yer, dünya üzerinde neyi ima ettikleri, ve bu sinyallere karşılık nasıl tepki vereceğimizi beynimiz sayesinde yapabiliyoruz. Yani anlamlandırma, şekillendirme ve tepkiler beyinimiz tarafından gerçekleştiriliyor.

Beyin gelen her bilgiyi kategorilere ayırıyor. Kategorilerde geçmiş deneyimlerle gelen bilgilerin arasında ilişkiler kuruluyor ve bir yapı oluşuyor. Algılama, düşünce, hafıza ve diğer zihinsel aktiviteler bu yapılar üzerinden gelişiyor ve deneyimleniyor.

Perde arkasında gerçekleşen bu kategorileşme durumundan bilinçli olarak farkında değiliz. Farkında olduğumuz zihnimizde sürekli akıp giden düşünceler, içerde ve dışarda deneyimlediğimiz her şey ile ilgili içsel monologlar ve tüm bunların hikayenin ana kahramanına olan etkileri.

Beyinin yoğun iş hayatında aslında temel beş tip aktivitesi var. O kategorize ederse biz edemez miyiz. O zaman beynin aktivitelerini kategorilere ayıralım 🙂

Beş tip zihinsel aktivite (Patanjali’nin Yoga Sutralarına göre )

Pramana – Doğru değerlendirme, Viparyaya – hatalı değerlendirme, Vikalpa (hayal kurma), Nidra (Derin uyku) ve Smrtayah (Hafıza). Günün herhangi bir saatinde biz doğru veya yanlış şekilde deneyimlerimizi değerlendiriyor, olmayan şeyleri hayal ediyor, rüyasız uykuya dalıyor (ayakta uyuyor) veya geçmişte olan bir şeyi hanıyoruz. Yani uyanık olduğumuz zamanlar ya bir şeyleri değerlendiriyor, ya hayal kuruyor ya da hatırlıyoruz. Ya da ayakta uyuyoruz !

Tüm bunlar geçmiş deneyimlerimizin, inançlarımızın ve karakterimizin odağından gerçekleşiyor. Algıladıklarımız o kadar canlı ve anlıkki dünyayı olduğu gibi algıladığımızı zannederken aslında kendi yarattığımız dünyayı deneyimliyoruz. ‘Her şeyi oldukları gibi değil olduğumuz gibi görüyoruz.’

Kendimizle o kadar meşgulüz ki kendi hikayemiz ne iyi ne kötü – beyin yaşamda varolmamız için çaba harcıyor. Bu yüzden de seni etkileyen ne varsa onu değerlendiriyor.

Ben açım, benim uykum var, başım ağrıyor, boynum ağrıyor, esnek değilim, kollarım güçsüz… gibi beynin iç hislere bağlı olarak yorumladıkları. Kimi doğru kimi yanlış. Eğer durumu net değerlendirme şansımız olsa, onu iyi edecek olanı tam bulsak, gerçekte ne olduğunu bilerek onu düzeltsek acı çekmemiz bitecek mi? Tam anlamıyla değil. Çünkü düşünce ve inançlar değişmedikçe o ağrı, kısıtılılık  bedensel olarak artık kalmasa da beden halen varmış gibi davranacak. Çünkü beynin zihinsel aktivitelerinden biri acı çekmemize devam ettirecek.

Düşünceler iyi huylu olabilir ve yaşamına fazla etken olmaz veya sana acı çektirir. Eğer yaşamsal ihtiyacım olan zihinsel aktivitelerimize kendimizi kaptırıp kendimizi onlarla tanımlarsak işte o zaman acı çekiyoruz. Kendini hasta biri olarak tanımlarsan gerçekten hasta biri gibi düşünmeye ve onun gibi davranmaya başlayabilirsin. Kendini beceriksiz olarak tanımlarsan düşüncelerin seni beceriksiz olman için destekleyecektir. Ve sende gerçekten beceriksizlikler yapabilirsin.

Düşüncenin bir suçu yok, aslında suçlu kimse yok. Senin iç diyaloğunu ve kendini algılamanı besleme şeklin önem verilmesi gereken. 

Bir haftadır uykuya dalmak ile ilgili sorun yaşıyorsun. (doğru değerlendirme) Beynin bedeninde yorgunluk, gerginlik, tükenmişlik, eksiklik, yetersizlik gibi hislerin ortaya çıktığını yorumlamaya başlayabilir. (yanlış değerlendirme) Rahat bir uyku uyuduğun günleri hatırlamamaya başlarsın (hafıza) ve bir daha kaliteli uyku uyuyamayacağını, insomni olduğunu hayal etmeye başlarsın (hayal kurma) Eğer sen dünyayı bu objektiften görmeye başlarsan fiziksel ve duygusal acı çekmeye başlıyorsun diyor Patanjali. Çünkü uykusuzluk acı çektiren olarak senin parçan olmuştur.

Bu kısır döngüyü kıracak en basit yöntem ise ben ağrım değilim, ben uykum değilim, ben uykusuzluğum, ben güçsüzlüğüm, ben hastalığım değilim diyebilmek.

Kendini ağrın veya tanı konmuş durumunla tanımlamak yerine ağrılı semptomlar deneyimleyen biri olarak algılamaya başlamak ilk adım. O zaman kalıcı olmak yerine geçici olarak kalır. Artık seni aşan ve sana ızdırap veren bir acı olmak yerine üstesinden gelebileceğin bir duruma dönüşür.