Kalıpların Ötesine Geç, Sınırları Kaldır ve Fark Yarat

Kalıpların Ötesine Geç, Sınırları Kaldır ve Fark Yarat

Doğduğumuz andan itibaren ailemizle, çevremizle, eğitmenlerimizle, arkadaşlarımızla şekilleniyoruz. Birinin çocuğu olurken diğerinin kardeşi, ötekinin sırdaşı, bir başkasının öğrencisi oluyoruz. Yaşlarımız ilerliyor, zamanla sevgili, eş, karı, koca, anne, baba, dost, arkadaş, eğitmen, iş arkadaşı, müdür, uzman oluyoruz. Etiketler durmaksızın devam ediyor. Bu etiketler kimi zaman hoşumuza gidiyor, kimi zaman sıkıcı geliyor fakat çoğu zaman bağlanıyor ve bırakmak istemiyoruz. Kendimiz olmak yerine birilerinin belirlediği biri olma durumuna geçerek kendimize kalıplar yaratıyoruz.

Türk Dil Kurumu kalıp kelimesini insan için iki ayrı tanımlamada açıklıyor. Ek olarak da Halide Edip Adıvar’ın bir cümlesine yer veriyor.

. Biçim, durum
Muayyen bir kalıba girecek insana benzemiyordu.” – H. E. Adıvar
. Yenilikten uzak, özgün olmayan

Anne ve babalarımız bizler için kalıplar yaratıp şekillendirmeye başlıyor. Bunların bir kısmını farkında olmadan yapsalar da genelde kendilerinin doğru olarak kabul ettiklerine göre bilinçli yapıyorlar. Erkeksin ağlama, kız çocuğu fazla konuşmaz, büyüklerinin yanında sessiz kal, benim bakışımla hizaya gel, tabağındaki yemeği bitir, – ama doydum, istemiyorum. Sorumluluklarını bil, kurallara uy.

Belirlenen kalıbın dışına çıkılırsa o zaman vay halimize. 🙂 Ailelerin başlattığı kalıp verme işlemine okullar devam ediyor. Üniforma ile ilkokuldan lise sona gitmiş biri olarak her gün aynı kıyafeti giymek kadar sıkıcı bir şey yoktu. Tabii o zamanlar kurallar kalıbım için belirlenen neyse ona uymaz zorundaydım.

İş hayatında da kalıplaştırma eylemi durmadan devam ediyor. Kurumsal firmada fazla uzun çalışan biri olmadım, olamadım. İşe başlarken giyim yönetmenliğinden tatillere çıkma düzenine kadar her şeyine onlar karar verirken ben isyancı ruhumla bu kalıba kendimce uyum sağlayamadım. El sıkışırken bile resmileşen ilişkilerin bana uymadığını anlamam fazla uzun sürmedi…

Yaşadığımız toplum görgü kuralları tanımı altında kurallar koyarken bizlere sınırları çiziyor. Çocukluktan itibaren şekillendirenlerime verdiğim izinlerle onların istediği kalıplara çok da güzel uyum sağladım. Tüm bunların beni sınırladığını ise çok geç olmadan fakat güç bir şekilde öğrendim.

Daha önce burun kıvırdığım, beğenmediğim, asla yapmam, böyle olmaz ki dediklerimi bir şekilde yapmaya başladığımda aslında belirlenen sınırların ötesine geçtiğimi anladığımda farkı kendim için yarattım. Dünya düzenini değiştiren bir buluşum falan yok, hiç olmayan bir şeyi de keşfetmedim. Daha da önemli bir şey oluştu, kendim…

Kalıpların Ötesine Geç, Sınırları Kaldır ve Fark Yarat

Zihnimizde yarattığımız sınırlar bu kalıplarla oluşuyor. Mutluluğu ve mutsuzluğu, sevinci ve hüznü biz izin verdikçe zihnimiz yönetiyor. Onları yarattığımız gibi yok etme gücümüzün farkına varsak, olacaklara şaşırıp kalırız. En çok da egomuz küçük dilini yutar. O mutlu çünkü kalıplardan, sınırlardan. Korunuyor, rahatı yerinde, kurallara uyuyor, kendi düzeni bozulmasın diye elinden gelen her şeyi yapıyor.

Kim bilir neler yapabiliriz de yapamıyoruz baştan mağlubiyeti kabullendiğimiz için. Belki her zaman değil, ama zaman zaman olmuyor mu yaşadığımız? “Olmaz, çünkü…” lerimiz, bizim için birer bariyer. Bu bariyerleri aşmak ise, yine bizim elimizde. Başkasında değil… Zihnimizdeki bu bariyerleri, kalıplar oluşturuyor.

Geçen gün izlediğim ve burada sizle paylaştığım bir röportaj videosu ilham verdi yazıma. 70, 74 ve 79 yaşındaki 3 tatlı hanımın yoga serüveni ile ilgili röportajı izlerken gözyaşlarımı tutamadım. Yakın çevremde n birinin sürekli söylediği bir söze cevap veriyorlardı sanki. Her yaşın bir güzelliği var, sürekli hastalık, yaşlılığın neresi güzel… Bu röportajı izlerseniz torunları olmuş 70lerini geçmiş 3 bayanın kalıpları nasıl kırdığını, sınırlarını aştığını ve fark yarattığını anlarsınız.

Düşersin, bir yerini kırarsın, bu yaşta da olur mu… Evet olur, seni mutlu ediyorsa olur. Yaratılan tüm kalıplar aslında bizleri mutlu olmaktan uzaklaştırmak için. Ne yaşamın, ne ilişkilerin, ne sevginin ne de bedenin kalıbı var.

Kalıplar ve kurallar ile beraber aslında şekilcilik yaratıyoruz. Bedenin (olması gereken) şeklini vermeye çabalıyor ve olmuyorsa zorluyoruz. Yoga yapamam esnek değilim, kilom fazla, güçlü değilim, bana göre çok yavaş… Denemeden belirliyoruz sınırları. Bedenlerimizi kalıba sokmaya çalışırken duygularımızın düşüncelerimizin kalıplarını yaratıyor ve bize ait olmayanlarla şekillendiriyoruz.

Yoganın yarattığı esneklik bedende değil, zihinde başlıyor. Bedenini kabul ederek, onun sınırlarını, gücünü fark ederek esniyoruz aslında. Bir şeylere kızmak, söylenmek yerine kabullenerek esniyoruz. Sadece bedensel değil yaşamlarımızdaki her konuda.

Sağır kurbağanın hedefi çok yüksek bir kulenin tepesine çıkmaktı. Tek kurbağa hedefe ulaşabildi. Üstelik sürekli “Zavallılar, hiçbir zaman başaramayacaklar”  diyen izleyicilere rağmen.. Neden? Çünkü diğerleri bu olumsuz düşünceyi duyarlarken, hedefe ulaşan kurbağa duymuyordu. Sağırdı..

İşte zihin, bu şekilde çalışıyor. Kendinizle ilgili ne söylerseniz, ne düşünürseniz, neye inanırsanız onu gerçekleştirir! …