Senin için gerçek nedir?
Gördüğümüz, işittiğimiz, kokladığımız, tadını aldığımız ve dokunabildiğimiz her şey gerçek dersek, hissettiklerimiz ve düşündüklerimiz gerçek dışı mı oluyor? Yüzyıllar boyu filozofların, felsefecilerin, bilimadamlarının, yazarların, şairlerin, kuramcıların, filmlerin ve benim şimdi burada sayamadığım bir çok farklı alanda yer alan uzmanların cevabını aradıklarını şimdi ben burada mı sizin için cevaplayacağım gibi bir düşünceniz varsa en baştan uyarmam lazım, kesinlikle böyle bir niyetim yok. Senin için gerçek nedir sorusunun cevabını ben zaten veremem. Dünyada insanın varoluşundan itibaren özellikle yönetim sisteminin olduğu kültürlerin hepsinde bir şekilde gerçek tanımlaması yapılmış. Onlar açıklamalar, teoriler, araştırmalar sunmuşlar fakat hiç birinin tam olarak yapamadığı senin kendi gerçekliğinin ne olduğunun açıklaması. Kendi gerçeğimizi ancak kendimiz bilebiliriz. Kendi gerçekliğimiz derken dış dünyanın varoluşu ile ilgili olanı konu dışı bırakıyorum. Şimdi benim gerçeğimde dünya düzdür, yuvarlak diyenler yanılıyor önermesi ile işte benim gerçekliğim varsayımını yapmıyorum yani. Senin kendi içinde kendini tanıyarak keşfettiğin gerçeklikle varoluşundan bahsediyorum.
Doğdumuz andan itibaren önce ailemiz sonra yakın çevremiz, okuldaki öğretmenlerimiz, okuduğumuz kitaplar, izlediğimiz filmler, yaşadığımız ülkedeki devletin yöneticileri, medya, yaşadığımız kapitalist sistemin kendisi ve gene şu an burada hepsini tek tek sayamadığım sayısız etkenle beraber gerçeklik algımız oluşuyor. Her gün hızlanan bilgi akışı ile de eskiye göre daha hızlı yönlenebiliyor. Gözlerimizi ve kulaklarımızı kapatıp yaşamadığımıza göre bu etkenlerin varlığını kabul ettik, inkar eden de yok. Bu kadar etken varken biz kendi gerçeğimizi nasıl tanımlayacağız ve tabii yaşayacağız, benim aklımı kurcalayan soru da bu oldu.
15 Temmuz günü Türkiye’de yaşanan darbenin etkisi bana bu soruyu sordurttu. Kimine göre darbe kimine göre oyun olarak nitelendirilen bu durum için bir tanımlama yapmak istemiyorum. Bu olayın bizlerde bıraktığı etki ile varoluşumuzun gerçekliğini düşündürmesinden kaynaklı benim için gerçek nedir sorusu oluştuğundan bahsetmek için araya dipnot olarak giriyorum. Cumhurbaşkanının konuşması ile sokaklara dökülüp yürüyen ve yargının önüne çıkmadan darbe yaptığına inandığı kişileri öldürürcesine dövenlerden farklı benim gerçekliğim. Yaşam hakkını almaya gücümün yetmediğine inandığım bir gerçekliğim var. Onlara göre pasif kendime göre haklıyım. Gerçekliğimde öfkenin esiri olmamak var. Yapanlarında kendilerine göre gerçekliği var. Yani herkesin kendine göre bir gerçekliği var.
Sabah kalktınız, enerjiniz süper, kendinizi harika hissediyorsunuz ve evet bugün o gün dediğiniz bir günü hayal edin. Kendinizi dengeli, müthiş ve her istediğini yapabilecek hissediyorsunuz. Öğle saatine kadar her şey süper, ve bir telefon geliyor. O gelen telefonda size işten çıkarıldığınızı söylüyorlar. Bir anda her şey değişti. Kendinizi yenilmiş, mutsuz, karmaşık ve neden soruları içinde yetersiz, suçlu, haksızlığa uğramış ve dünyanın sonu geldi hisleri ile bir arada buluyorsunuz. Bir anda ne oldu? Bu kadar iyi hissederken, her şey nasıl kontrolden çıktı? Kendi gerçeğinizi işinize, konumunuza göre yaptıysanız evet tanımladığınız gerçek dünya yıkılmıştır ve siz bir hiç olduğunuzu düşünmekle beraber kim olduğunuzun bilincinden uzaklaşırsınız.
Bu bir telefon, bir haber, bir kayıp, bir hastalık, bir ayrılık veya herhangi bir şey olabilir. Kendi gerçeğimizi dış dünyayla kurulan bağlarla tanımlamanın etkisi ile yıkım etkileri de kaçınılmazdır. Çocukken bir arkadaşınızın kilolusun demesi ile aslında sağlıklı bir kilonuz olmasına rağmen kendi gerçekliğinizin dış etkenle değiştirilmesi ile bir ömür boyu kilo problemi yaşayan birine dönüşebilirsiniz.
Kendi gerçeğimizi kendimizi tanıyarak ortaya çıkarabilir ve yaşayabiliriz. Etraftan tabii ki eleştiri, yorum gelecektir. Beklentiler olacaktır. Üniversite bölümünü seçtin, mezun oldun fakat seni başka bir şeyin memnun edeceğini fark ettin. Tamamiyle bambaşka bir sektöre doğru adım atmak istiyorsun. Aldığın eğitimin dışında bir sektör seçerken amacın ve niyetin de belli. O zaman kim tutar seni, başarı işte orada seni bekliyor. Peki başkalarından akıl almayı seçmek; iç sesini dinlemek yerine eğitimini aldığın sektörde mi devam etmelisin yoksa aile üyelerinden birinin bu işten bir kazanç olmaz, eğitimini almışsın devam et işte, ne diye düzenini bozuyorsun yorumu ile vaz mı geçeceksin?
Senin gerçeğini ancak sen bilebilirsin. Bunun için de kendini tanıman, isteklerini öğrenmen, seni mutlu edeni anlaman gerekir. Sana rahat gelen bir ortamda burası ne rahatsız ve sıkıcı diyen biri çıkarsa birden orası sana aynı şekilde rahatsız mı gelir yoksa aynı keyfi yaşamaya devam mı edersin? Her şey seçimlerimizde gizli aslında.
Kendimizi dış dünya ile kurduğumuz bağlarla tanımladıkça kendi gerçekliğimizden uzaklaşırız. Çocuğun için anne, erkek arkadaşın için sevgili, öğrencilerin için öğretmen, ofistekilerin için yönetici, yazdıklarını okuyanlar için yazar, annen için kızı, yaşadığın ülke için vatandaş, para kazancına göre zengin, yaşadığın eve göre yoksul olabilirsin. Bunları tanımlayan kim? Biz miyiz yoksa dışarıdaki mi? Bunlar olmadığında biz yok mu oluruz…
Gerçekliğini var edecek olan özgünlüğün, seni herkeslerden ayıran eşsiz yaradılışın, varoluşun, seçimlerin. Nasıl sevdiğimiz birini veya bir şeyi daha yakından tanımak isteriz, işte kendini öyle sev ki tanı, keşfet.
Matrix filmindeki kaşık sahnesi aklıma gelir nedense gerçeklik denince. Neo çocuğun kaşığı hiç bir şey kullanmadan sadece bakarak nasıl büktüğünü anlamaya çalışır. ‘Aslında kaşık yok diye inandıkça o kaşığa şekli kendi gerçekliğinle sen verebilirsin.’ Biraz kafa karıştırıcı görünebilir çünkü olmayan bir şey nasıl gerçek olabilir. Ve işte tüm cevap oradadır. İnancın gerçek olanı yaratır. Neye inanıyorsan onu gerçek yaparsın. Dışardan bağımsız olarak özgünlüğünle inancını bir yaparak kendi gerçeğini yaratırsın.