Türk Dizileri, Yozlaşma ve Ötesi – Türk toplumu nereye gidiyor?

Yeni sezon Türk dizileri Eylül ayı ile beraber ekranlarda yer almaya başladı. Bundan 3-4 sene öncesine kadar çalıştığım işlerden ve sektörümden dolayı Türk dizileri izlemek ve onlarla haşır neşir durumdaydım. Her akşam eve gelince mutlaka izlediğim, takipte olduğum bir dizi vardı. Oyuncuların performansı, çekim kalitesi, konusu öncelikli olarak dizileri izlerdim. Türk televizyonlarında her sezon 200 den fazla dizi yayına giriyor. Bunlardan bazıları 3-4 bölüm sonra kaldırılırken bazıları Türk halkı tarafından çok seviliyor ve bazıları yıllar boyunca devam ediyor. (Örnek: Arka Sokaklar- 2006 yılında başladı ve yayınlandığı aynı kanalda halen devam ediyor)

Bundan 6 sene önce 2010 yılında CISED tarafından açıklamaya göre “Televizyon bir eğlence ve bilgilendirme aracıdır. Televizyonun temel misyonu hoşça vakit geçirtmek, biraz da olsa günlük hayatın sıkıntılarından kişiyi uzaklaştırmak ve dünyada olan biten konusunda bilgi vermektir. Eskiden beri Türk halkı olarak dizi izlemeyi seviyoruz. Geçmişte Dallas vardı, tüm Türkiye nefesimizi tutup Dallas’ı seyrederdik. Bir dönem Brezilya dizileri modaydı, konu komşu bir araya gelinip dizinin baş kahramanı fakir kız Maria’nın zengin oğlan Fernando ile olan aşkı seyredilirdi, yeri geldiğinde Maria ile birlikte gözyaşı dökülür ve dizi üzerine yorumlar yapılırdı. Bu hem bir vakit geçirme, hem de belki de bir rahatlama, günlük hayatın stresinden uzaklaşma yoluydu. Televizyon sayısı arttıkça dizi sayısı da arttı ve dizilerin içerikleri de değişti. Günümüzde çok sayıda dizi var ve dizilerdeki ortak konular genellikle aşk, yasak aşk, karşılıksız aşk, aşk üçgeni, şiddet, ihanet, cinayet, sürekli mutsuzluk, huzursuzluk, gözyaşı. Olumlu ve umut verici bir konuya rastlamak gerçekten çok zor. Bu durum haliyle bu dizileri izleyenlerin psikolojilerini de olumsuz etkileyebiliyor.’’ dedi.

türk dizileri

Bu durum sadece dizilerde yok. En rahatsız edici ve nasıl olduğunu anlayamadığım şekilde Atv’de devam eden Müge Anlı ile Tatlı Sert. Programda kayıplar, katiller bulunuyor. Aklıma izlerken sürekli gelen soru da bu; Türkiye’nin adaletini Müge Anlı’mı veriyor veya devlet ona yetki mi verdi de adaleti arıyor? Bir kaç kere zorunlu olarak izleyerek şahit oldum. Fakat öyle olaylar anlatılıyor ki şok yaşamanın ötesine geçtim. Bir de sabah saatleri çocukların evde olduğunu düşünününce korkunç bir tablo gözümde canlandı. O programları izleyen anne ve babalarının yanında farkında olmadan bilinç altlarına işleyenleri çocuklarımızı yakın gelecekte nasıl yaşamlarına yansıyacak? 5-6 yaşında bilinç altına yerleşen tohumlar ergenlikle beraber ortaya çıkıyor ve o programı ben bile izlesem o günümü tedirgin, yaşama karşı sorularla, umutsuzluğa kapılıp insanlar kötü düşüncesi ile geçirebiliyorum. Evimize gelen temizlikçi kadının ‘deşarj olmak için izliyorum. Kötülük yapanlara küfrediyorum, rahatlıyorum’ diyor. Şahit olduğum bir kaç durumda da aynı tepkileri gördüm. İzleyenler deşarj olmak veya bana olmadı şanslıyım demek için izliyor. Kendi içlerini rahatlatmak için…

Konumuz Yeni sezon Türk dizileri; TV programlarına girersek işin içinden çıkamayız. Ana konumumuza CISED tarafından yapılan dizilerle ilgili yorumu ile devam ediyorum. Dr. Keçe; “Diziler aslında hayatın aynasıdırtoplumda var olanı yansıtır. Tabi bir yandan da bir hayal dünyası oluşturulur, dizilerde hiçbir şey imkansız değildir ve kişilerin hep sahip olmak istedikleri hayatlar onlara gösterilebilir. Kişi dizideki bir karaktere kendini yakın hissedebilir, onun saç stilini ya da giyim tarzını beğenebilir, o diziyi izlerken kendini farklı bir dünyada hissedebilir. Önemli olan hayalle gerçeği karıştırmamaktır. Bir açıdan bakıldığında kişiyi günlük hayatın stresinden uzaklaştırıp güzel yalıların, zenginliğin, lüks arabaların, aşkların olduğu bir dünyaya götürmesi olumlu bir şeyken, bir yandan bakıldığında da kişi gerçek hayatta bunlara sahip olamamanın üzüntüsü ile kendini kötü hissedebilir ve bunalım yaşayabilir. Özellikle ergenler ve gençler bu durumdan etkilenebilirler.’’

Son yıllarda inişli çıkışlı bir süreç yaşayan Türk toplumu için ekranlardan yansıtılan dünya kötü veya iyi yargılamasına girmek bana düşmez. TV yıllar boyu yöneticiler ve sistem tarafından halkı uyutmak, gerçeklikten uzaklaştırmak için araç olarak kullanıldı. Şizofrenik bir yapıya sahip olan televizyon izleyeninde bilinç altını karıştırmakla beraber uzmanların görüşlerine göre gerçeklikle olan bağını koparabiliyor. Dizi izleyenlerin yüzlerine arada bir bakmanızı öneririm. Sadece yüzlerine ve mimiklerine bakın… O an nasıl her şeyi unutuyorlar, nasıl da kendilerini orada onlarla beraber hissediyorlar ve başkalarının hayatını yaşıyorlar. 

Yazıma ilham veren diziden bahsetmek istiyorum. Biri yeni başlayan Ceyda Düvenci, Ayça Bingöl, ve Bülent İnal’ın rol aldıkları Babam ve Ailesi. Bir baba ve 2 ayrı kadın ve çocuklar. Evlilik dışı çocuk sahibi olmak Türk toplumunda diziler ve bazı ünlüler sayesinde kabul edilir oldu. Ben burada kesinlikle yargılama yapmıyorum. Sadece yönetimde müslümanlık bu kadar ön plandayken nasıl oluyorda böyle diziler yayınlanıyor, hem de prime-time’da ve açık kanalda. Dünyanın yayıncılıktaki devi Amerika’da bile ulusal kanallarda bu tarz içerikli diziler yayınlanmıyor. Paralı kanallar ve kablodan yayın oluyor.

Dizide ağıt, mutsuzluk, sürekli olumsuzluk, sürekli tartışma, aile içi yalanlar, sırlar, yasak aşk, karşılıksız aşk, şiddet, ihanet, sürekli mutsuzluk, huzursuzluk, gözyaşı, hastalık… En rahatsız edici olan ise annenin kızına saygı duymasını öğretmek için attığı tokat. 

Sonra gazetelerde okuyoruz, anne kızını dövüyor, öğretmen öğrenciyi dövüyor, insanlar birbiri ile dövüşüyor, televizyon kanallarında kavga edenler, birbirilerinin sözünü kesip bağırıp çağıranlar… Akşam bir bara ne kadar sıklıkla gidiyorsunuz bilmiyorum. İstanbul’da gece çıktığınız zaman özellikle gençlerin yoğun olduğu mekanlarda yüksek ihtimal kavga olabiliyor, sıklıkla şahit oldum. En şık kulübünden en salaş yerine kadar. Yurt dışında tanınmış gece kulüplerinin bir kısmında bulundum. Şimdiye kadar kendi ülkemde gördüğüm kavganın yaşandığını buralarda görmedim.

İçerde isimli yeni bir dizi başladı. Ay Yapım imzalı dizinin başrollerinde Çağatay Ulusoy, Aras Bulut İynemli, Çetin Tekindor, Musatafa Uğurlu gibi iddialı isimler var. Dizinin çekimleri gerçekten etkileyici. Konusunu çok bilemiyorum. Diziden gördüğüm bir sahneyi paylaşmak istiyorum. Mustafa Uğurlu araba kullanıyor. Kulağında bluetooth kulaklıkla telefonla konuşuyor. Karşısındaki kişi gençlerin rol modeli olarak özendiği Çağatay Ulusoy. O da araba kullanıyor, sinirli, bağırıp çağırıyor. Dizinin konusu gereği normal, fakat tek sorun telefon kulağında. Trafikte olanlar bilirler ve belki yapanlarda vardır. Otomobil içinde cep telefonu ile konuşan, yazışan bir toplumuz. Ben şimdiye kadar bir Amerikan dizisinde hatta filminde bile kulağında cep telefonu ile araba içinde konuşan birini görmedim.

İnsan görsel olanla öğrenir. Gün içinde beyin sayısız imgeyi hafızasına alıyor ve bazılarını da bilinç altına yerleştiriyor. Beyin kontrol edilemediği zaman ise bu imgeler hiç beklenmedik anlarda beklenmedik şeyleri yapmamız için bizi dürtebiliyorlar. Reklamcılarda zaten bunun farkında olarak imgeleri reklamlarda kullanıyorlar.

Arkadaşlarla bir arada sohbet ediliyor. Biri susadığı zaman cola içtiğini söylüyor. Garson geliyor ne içiyorsunuz diye soruyor ve cola diyorsun. (bilinçli veya bilinçsiz) Dışarısı çok sıcak, TV izliyorsun. Ekranda buz gibi cola içen biri çıkıyor. Buz gibi diyor zaten o an görmek bile yetiyor. Sonra ne yapıyorsun :)))

Diziler Dr. Keçe’nin dediği gibi toplumun aynası ise bir hafta boyunca izleyin ve Türk toplumunun geldiği noktayı siz görün.

Türk Dizileri, Yozlaşma ve Ötesi