Sürekli bir koşturma, telaş içindeyiz. Peki neden acele ediyoruz ? Projeyi yetiştirmek, toplantıda zamanında olmak, uçağı kaçırmamak, randevuda bekletmemek için acele ediyoruz. Bu acele etme hali özellikle şehirde yaşayanlar için belki her gün yaşanıyor. Sinemada filmi izlemeye keyifle gitmeyi planlarken sıkışık trafikten yetişemiyorsun. O zaman acele etmeli ki yetişelim. Öndeki araba neden durdu, bas kornayı hareket etsin. Bir türlü yeşil ışık yanmıyor, ben de sürekli kırmızı ışığa denk geliyorum, kasadaki kalabalık yavaş çalışanlar yüzünden, müdürü çağırda düzeltsin. Acele ediyoruz, acele ettikçe gerginleşiyoruz ve yaşamlarımızı kaosa dönüştürüyoruz.
Her gün sabah uyandığımız andan itibaren bir el bizi dürtüyor, oraya gitmelisin, bunu yapmalısın, oyalanma, dinlenme, yavaşlama, durma diyerek dürtmekten öte sanki bizi oradan oraya taşıyor. Çocukken umursamadığımız zaman ne de kıymetli oldu.
Acele etmenin aslında eksik kalan bir şeyden kaynaklandığını fark ettiniz mi? Zamanın eksikliği, şimdiki anda alan eksikliği hatta kendi içimizdeki alanın eksikliği… Doldurmaya çalışıp kendimizi meşgul ederek ihtiyacımız olanın alanı kendi ellerimizle kısıtlıyoruz. Belki de ölümden korkumuzdan kendimizi meşgul ederek zamanı değerlendirdiğimizi sanıyoruz, oysaki zamanı dolu geçirdik sanarken kendimiz için boş geçirebiliyoruz. Evet patronun senden bekledikleri var, evet öğretmenin istediği ödevleri yapman lazım. Tüm bunlar içinde sen neredesin? Oradan oraya koşturmakla senin isteklerin, senin seçimlerin erteleniyor, farkında mısın?
Yeni tanıştığımız ve hoşlandığımız biri ile hemen sevgili gibi yaşamaya acele ediyoruz, büyümek için acele ediyoruz, iş bulmak için acele ediyoruz, 30’lu yaşlara gelince çocuk doğurmak için acele ediyoruz, evli değilsek zaten önce evlenmenin paniğini yaşıyoruz… Neden acele ediyoruz? Onlar olmadan biz olamıyor muyuz? Bekar olursam eksik mi olurum? 40 yaşında çocuksuz bir kadın olursam toplum beni beğenmez mi? Sevgilimle aynı evde yaşamıyorsam daha mı az seviliyorum? Kendime zaman ayırmak için bugün işe gitmesem başka biri benim yerime mi geçer? Evlenmeden de biri ile aynı evde mutlulukla ve güvenle yaşayamaz mıyım?
Türk halkı olarak tez canlıyız, hemen her şey olsun istiyoruz. Eksik kalmayalım, yarışta geride olmayalım istiyoruz. Rekabet içindeyiz, sıra beklemeyi sevmiyoruz, benimde olmalı diyoruz, bir an önce varmalıyım diyoruz. Kendimizi eksik mi hissediyoruz? Bizim ülkemizde trafik içinde olanlar bilirler, sabır ve nezaket özellikle son yıllarda ciddi anlamda geriledi. Yol hakkı tanımayan otobüsler, yolun ortasına park edip yolcu indirip bindiren taksiler, yandan kaynamaya çalışan araçlar, kırmızı ışıkta bile geçenler, yaya geçidinden geçenleri beklemek yerine üstlerine sürüp kızanlar… Sadece trafikteki düzensizlik her şeyi anlatıyor. Nasıl bu hale geldik, neden biz aceleci toplum olduk? Olmayan bir sistemin içinde kaybolmuş gibiyiz. O zaman bize sormasınlar ‘Acelen nedir?’ ‘Şu an aceleye gerek var mı? diye ….
İçimizde baskı yaratan her neyse buna dur demek kolay. Yoga ve meditasyon yapan biri olarak gün içinde derslerime yetişirken benzer hataları yapıyorum, yapmasam bile kızıyorum. Kızdıkça sabırsızlaşıyor ve geriliyorum. Dur ve nefes al. Bugün bu yazıyı yazmak için durdurdum her şeyi. Tüm planlarımı iptal edip evimde olmayı ve sevdiğim şeyleri yapmaya karar verdim. Kendime alan yaratmayı seçtim. Size bu yazıyı yazmamın sebebi de aslında kendimle olan yüzleşmenin sonucu. ‘Evet biliyorum, acele ediyorum.’ Amaçlarıma ulaşmak için her gün daha da fazla okumalı, daha çok derse girmeli, daha çok ders vermeliyim. Daha fazla kendimi tanıtmalı, daha fazla kişiye ulaşmalıyım. Ulaştığım zaman benden bir şey kalacak mı? Ulaştığımda başarılı olmayı geçtim, mutlu olacak mıyım? Kendimi mutlu ve huzurlu hissedecek miyim?
Bu ana geldikçe kendimize şefkatle beraber aslında senin önünü kestiğini sandıklarına şefkat de göstermiş oluyorsun. Gerçekten bu anda olmak istiyorsan yavaşlamalı ve çevrendeki her şeye dikkat etmeye başlamalısın. Bahar geldi farkında mısın? İçerdeki o telaşın gitmesine izin verirsek sevinç, sevgi, huzur kat ve kat sana geliyor. Aslında o zaman her şey oluyor. Zaten olacak, sen acele etsen de etmesen de… Bırak zamanında olsun ki sana hayrı dokunsun.
Güneşin doğuşunu sadece fotoğraf çekip paylaşmak yerine öylece durup izle bir gün, neden acele ediyoruz ki bu güzelliğe bakmak, keyfini çıkarmak yerine…