Şimdiki zamana ‘Öfke Çağı’ tanımlaması yapılmış.
Eskiye göre daha fazla öfkeliyiz. Ve sadece bir yıl önceki kendimizle kıyasladığımızda öfkemiz, kızgınlıklarla ateşlenerek artıyor.
Aslında öfke insan varoluşunun olağan duygusu. Hepimiz bir şekilde yaşıyoruz fakat tehlike öfkenin değişime gücü yeteceğine inanarak çığ gibi büyümesi ve yaygınlaşması.
Neden öfke duyuyoruz? Peki nasıl öfkelenmeden kalabiliriz?
Sosyal medyaya göz atmanız yeterli. Her gün eşitsizliği, şiddeti, tacizi ve aç gözlülüğü anlatan hikayeler ve görüntüler bombardımanı içindeyiz. Gazete ve televizyonları saymıyorum bile, sonuçta sosyal medyada sadece dünyayı ve ülkemizi değil kendi yakın çevremizde de olan biteni takip edebiliyoruz. Başka birinin öfkesi paylaştığı ile senin öfkene dönüşüyor; çünkü kendimizi çaresiz hissediyoruz. Anger and Forgiveness kitabının yazarı filozof Martha Nussbaum göre öfke, acizlik hissine karşı açtığımız savaşın meyvesi. Çünkü öfke bize bir anlamda kontrol edebilme hissini veriyor, ve öfke duyarak olanı değiştirebileceğimizi ve toplumu etkileyebileceğimizi düşünüyoruz.
Öfkenin değişime gücü yetip yetmediğine takılmak yerine bu duygunun varlığını kabul edip anlamaya çalışarak gelişmesini istediğimiz toplumun iyiliği için adım atmış oluruz. Ve kendi sağlığımızı baltalamaktan vazgeçişimizi taçlandırırız.
Sevgiye Karşı Öfke