‘Her şey bir hediye. Her şey. Yaşamımda ben bunu öğrendim.’ Nazi soykırımından kurtulmayı başaran piyanist Alice Herz Sommer.
1903 yılında Prag’da zengin bir ailenin kızı olarak hayata başlayan Sommer, 2. Dünya Savaşı ile tüm hayatı değişiyor. Nazi kamplarında yaşadıkları, eşi dahil ailesinin bir çok ferdini kaybedişi ve sonrasında Ruslar tarafından kurtuluşu onun ilham veren yaşamının yalnızca bir kısmı. 2 yıl boyunca kampta soğuk taşlarda uyurken, açlık içinde annesine yemek soran oğluna gülümseyerek “Karnımızı doyurmak için yemek yemek şart mı, bak dışarıdan müzik sesi geliyor, doymuyor musun?” diye yanıt verir.
O hayatının her gününde, ortalama bir insanın alabileceğinden çok daha fazla zevk alıyordu. O insan bilincinin her şeyin üstesinden gelebileceğinin bir kanıtıydı. Alice Herz Sommer : “Ben iyi olana baktım, kötü şeyleri zaten biliyordum, ben daima iyi olana baktım”.
Yaşama küsüp belki öfke belki nefretle kısaca varoluşu, varolanı sorgulama çabası yerine yaşadığı acıyı ızdıraba dönüştürmeyi seçmek yerine acının kendisini onurlandıran Alice yazımın ilhamı oldu.
‘Her şey bir hediye, her şey.’ Ölüm, yaşam, hastalık, sağlık, nefes, beden, aşk, ayrılış, sevilmek, sevmek, terk edilmek…
Size acı veren bir durum içinde kaldığınızda neden ve niçinlerle (neden başıma geldi? Niçin hep beni buluyor? Neden bu oluyor? Niçin benden ayrıldı? Neden benimle evlenmiyor? Niçin benim kilolarım gitmiyor? Neden onunki gibi para kazanamıyorum? Neden başarılı olamıyorum? Niçin benim ailemde herkes birbirinden nefret ediyor? Neden ve niçin ve neden !!!) boşa vakit geçirdiğinizin farkına vardığınızda aslında Alice anlamış olacaksın. Genelde acı geldiğinde ızdırabı seçiyoruz. Düşüncelerle acıyı ızdıraba dönüştürmekten belki de zevk alıyoruz. Veya başka bir yol yok zannederek uzağa düşüyoruz.
Bardağın yarısı dolu mu yoksa boş mu diye merak etmek yerine bardağı nasıl dolduracağını araştırmak aslında ızdıraba giden yoldan geri döndüren bir seçim.
Alice Herz Sommer : “Ben iyi olana baktım, kötü şeyleri zaten biliyordum, ben daima iyi olana baktım”. Toplama kampında sağ kalmak için bunu yapmış; eşini, ailesini ve kendisinden önce sevgili oğlunu kaybettiğinde de bunu yapmış. Gerçekleştirmesinde de müziği, piyanosu yardımcı olmuş. Hepimiz piyanist olamayabiliriz. Fakat hepimizin içindeki o isyankar sesi dönüştürme fırsatı olduğunu da hatırlamak lazım.
Belki resim yapıyorsun, diğeri dans ediyor, biri yazı yazıyor, öbürü yoga yapıyor, bir başkası motor kullanıyor, bir diğeri şarkı söylüyor, biri beste yaparken, ötekisi dünyayı geziyor. İçerideki sesleri bastırmak yerine dış dünyada ifade bulmasına izin vererek acıyı dönüştürüyorsun. Hepsi ayrı şeyleri aynı niyetle yapıyor. Düşüncelerin ağına takılıp kalarak ızdırap çekmek yerine acı ile kalmayı, acıyı kabullenerek olgunlaşmayı seçiyorlar.
Kanser olduğunu öğrendikten sonra 25 yıl daha yaşayan Alice’in sırrı optimist yani iyimser doğmuş olmasında. Aslında bunu yeteneği olarak görmüyor, annesinin ona yaptığı baskılarla optimist olmayı seçmiş. ‘Hayatın başlangıcından beri gülüyorum çünkü kendimi seviyorum.‘
Yaşadığı kayıplara, savaşlara, hastalıklara ve zorluklara rağmen yaşamdan umudunu kesmeyen Alice ilham oluyor yazıma. Evet, baştan da söyledim, şimdi yeniden hatırlatmak istiyorum.
Bu yazıyı yazmaya içimdeki ızdırap başlattı. O ızdırabı dönüştürmek, acının kendisini fark edip düşünceler içinde boğulmaktan kendimi kurtarmak istedim. Alice’n ilham dolu hikayesi 14 senedir benimle beraber olan kedimin gözümün önünde zayıflayarak eriyip gitmesini izlerken yaşadığım ızdıraba ışık tuttu. O ışığın yarattığı gölgeye bakınca elimden bir şey gelememesinin yarattığı acı, kedimle aramdaki bağımdanda beslenerek ızdıraba dönüşmüş . Ne ona ne bana hayrı olan bir durum aslında. Onun şu an ihtiyacı olan gülümsemem, ona sevgi ile dokunmam, benim yanımda huzurlu hissetmesi. Onun ihtiyacı olan sevgi, huzur ve güven; Yeniden iyileşmesi veya son zamanları olması onun için çok da önemli değil.
“Uyaran ve buna karşılık verdiğimiz tepki arasında boşluk var. Bu boşluk tepkimizin ne olacağını seçme gücümüz. Tepkimizin sonucuna bağlı olgunlaşma ve özgürlüğümüz var. ” — Dr. Viktor Frankl
Ve ben önce kendi özgürlüğümü sonrada kedimi özgürleştirmeyi seçiyorum. Ben özgürleşirsem o da özgürleşmiş olacak!
Acı yaşamın gerçeği. Sürekli çikolata yediğini hayal et. Acı bir tad aramaz mısın veya ekşi veya buruk. Su içmeyi büyük ihtimalle arzularsın, ihtiyaç duyarsın. Yaşamda da sürekli iyi olma hali olsun isteriz, ve aynı çikolata deneyimi gibi su içmezsek de çikolata tadı bizi boğar, hatta bir daha yememek üzere bile vazgeçebiliriz. Yaşama değer ve lezzet katan, yaşamı keyifli kılan farklı tadların bir arada olması olabilir. Tüm lezzetlerin buluştuğu bir sofrada yemek yemenin hazzı tek taddan oluşan yemekten bence daha keyifli. Acı, ekşi, buruk, tadlı, yakıcı… Her tadın zevkine varmak aslında yaşamın kendisi.
Alice 110 yaşında ölümünden hemen öncesine kadar günde 3 saat piyano egzersizi yapmaya devam ediyordu. Kapısının önüne insanlar gelip dışardan onu dinlerlermiş. İlham verici yaşamını keşfetmek için En İyi Belgesel Oscar adayı olan The Lady in Number 6: Music Saved My Life izleyebilirsin . 17 dile çevrilen ve 100 yaşından sonra yazdığı A Garden of Eden in Hell kitabını da okuyabilirsin.