Yoga pratiği çoğu zaman bedensel gelişim üzerinden tanımlanır. Esneme kapasitesi, kuvvet artışı, dengede kalma süreleri gibi somut göstergeler “ilerleme” olarak kabul edilir. Ancak pratiğin en belirleyici unsurlarından biri, öğrencinin ve uygulayıcının kendi performansını nasıl değerlendirdiğidir.
Bu değerlendirme, çoğu zaman fark edilmeyen bir soru etrafında oluşur: “Yaptığım yeterli mi?”
Bu soru, bedensel pratikten bağımsız değildir. Aksine, matın üzerindeki deneyimi ve kişinin pratiğe devam etme motivasyonunu doğrudan etkiler.
Yeterlilik Algısı: Bedenden Önce Zihinde Başlar
Yoga pratiğine yeni başlayan kişilerde sık görülen durum, pozları “doğru yapma” çabasının, pratikten alınan keyfi ve öğrenme kapasitesini azaltmasıdır.
Bu noktada dikkat çeken bulgu şudur: Bedensel kısıtlılık çoğu zaman asıl engel değildir. Engeli yaratan, kişinin kendi emeğini yargılama biçimidir.
Kendi pratiğimde erken dönemde bunu net olarak gözlemledim. Pozların teknik yönünden önce, zihinsel baskının pratik üzerinde daha fazla etkisi vardı. “Olmuyor” duygusu, bedensel kapasiteden değil, başkalarıyla kıyaslama ve mükemmel yapma isteği üzerinden oluşuyordu.
Bu mekanizma yalnızca başlangıç seviyesinde değil, ileri seviyede de kendini gösterebilir. Deneyim arttıkça yargı ortadan kalkmaz; çoğu zaman standart yükselir. Bu da “yeterlilik” algısını sürekli hareketli bir hedef hâline getirir.
Derslerde Gözlemlenen Ortak Engeller
Çeşitli yaşlarda, farklı mesleklerde ve değişen fiziksel seviyelerde öğrencilerle çalışırken tekrar eden iki temel engel görüyorum: kaygı ve gurur.
Bu iki duygunun dışa vurumu farklı olsa da kök neden genellikle aynıdır: Yeterli olma ihtiyacı.
-
Kaygı, “olmuyor” diyerek geri çekilme davranışıyla;
-
Gurur, “mükemmel yapmalıyım” baskısıyla ortaya çıkar.
Her iki durumda da kişi pratiği doğrudan deneyimleme fırsatını kaybeder. Bunun yerine performans değerlendirmesine yönelir. Bu durum, yogayı bir hareket çalışması olmaktan çıkarıp, kendini kanıtlama alanına dönüştürebilir.
Yargının Rolü: Örnek Bir İfade
Bu içsel döngüyü iyi özetleyen ifadelerden biri sinema tarihinden gelir. Apocalypse Now filminde Albay Kurtz karakteri, “İnsanı mağlup eden şey, yargıdır” der. Bu ifade film bağlamında savaşın etik boyutunu anlatırken kullanılır; ancak yoga pratiği açısından da önemli bir noktaya işaret eder: Kişiyi durduran çoğu zaman dış koşullar veya fiziksel sınırlar değil, kendi kendine yönelik yargısıdır.
Yargı artığında, öğrenme kapasitesi azalır. Yargı azaldığında, kişi pratiğe merak ve açıklıkla yaklaşabilir.
Bu fark, yoga pratiğinin felsefi tarafını da destekler. Yoga, “ayırma” değil, birleştirme durumudur. Ayrışma yaratan yargı, yoga deneyimini temelden etkiler.
Zihin–Beden İlişkisine Farklı Bir Bakış
Yoga pratiğinde bedensel açılma, çoğu zaman zihinsel rahatlama ile eş zamanlı gerçekleşir. Kasların gevşemesi, nefesin genişlemesi ve hareket alanının artması, zihinsel direncin azalmasıyla ilişkilidir.
Bu nedenle, teknik performans tek başına gelişimi açıklamaz. Bir öğrencinin veya uygulayıcının gelişimi, zihinsel yaklaşımındaki değişimle değerlendirilmelidir:
-
Pozu “doğru yapmak” yerine “deneyimlemek”,
-
Kendini kıyaslamak yerine kendi ilerlemesini görmek,
-
Hızlı sonuç yerine süreç odaklılık,
-
Kendini kanıtlamak yerine merak.
Bu yaklaşımlar, hem pratiğin sürdürülebilirliğini artırır hem de öğrenme motivasyonunu güçlendirir.
Uygulama İçin Basit Bir Çerçeve
Aşağıda, pratiği yargıdan uzaklaştırıp deneyime yaklaştırmaya yardımcı olacak üç basit ilke bulunuyor:
-
Gözlemci pozisyonu:
Pozun içinde performans değerlendirmek yerine, hareketle ilgili gözlem yapılır. “Nasıl görünüyor?” değil, “Nasıl hissettiriyor?” sorusu öne çıkar. -
Kademeli yaklaşım:
Bir pozun tam ifadesine ulaşmak yerine, aşamalı olarak çalışmak öğrenmeyi güçlendirir. Her aşama değerli kabul edilir. -
Kıyaslamayı bırakmak:
Başka öğrencilerin seviyeleri, beden yapıları veya deneyim süreleri referans değildir. Kişi kendi ilerlemesini önceki pratiğiyle karşılaştırır.
Bu üç yaklaşım, hem bireysel pratikte hem ders ortamında yargısız öğrenme alanı oluşturur.
Yeterli Olmak Yerine Bırakmak
Yoga pratiği, dışarıdan bakıldığında fiziksel bir disiplin gibi görünse de, içsel bir çalışma içerir. Gerçek engel çoğu zaman kas veya esneklik değildir; kişinin kendi emeğini nasıl değerlendirdiğidir.
Bu nedenle “yeterlilik” kavramı, yoga pratiğinde mutlak bir hedef değildir. Önemli olan, yargıyı azaltarak pratikte bağ kurmak ve öğrenmeye açık kalmaktır.
Uzun vadede edinilen en net sonuç şudur: Yoga insanı mükemmelleştirme iddiası taşımaz. Yoga, tutunmayı bırakmayı ve bağ kurmayı öğretir.
Bir sonraki pratiğinde aşağıdaki soruyu fark etmeni öneririm: “Şu anda deneyimliyor muyum, yoksa değerlendiriyor muyum?” Bu fark, pratiğinin kalitesini doğrudan değiştirebilir.
Yargıyı bırakmak, performanstan vazgeçmek anlamına gelmez. Aksine, performansı gerçek bir öğrenme sürecine dönüştürür.
Wellbeing Yoga yaklaşımı, fiziği merkeze alan değil, bütünsel deneyimi temel alan bir anlayıştır.
Bu blog yazısı, pratiğin hem bireysel deneyimine hem de eğitmenlik sürecindeki gözlemlere dayanmaktadır.
Yargının azaltılması, pratiğin derinleşmesi için önemli bir araçtır.